Ah İzlanda, çok sevdim seni. Bileti nasıl aldığımızı anlatsam inanmazsınız ama şunu söyleyeyim, tamamen plansızdı; hayatımızın bir döneminde gitmek istedigimizi biliyorduk ama hemen değil, hatta biletimizi iptal etmek için epey uğraştık, olmadı, o zaman gidelim dedik.
Bizim zamanımız da kısıtlı olduğu için çok efektif bir plan çıkardık. O yüzden İzlanda’nın güneyine bir seyahat düşünüyor ve bu güzel ülkeyi nasıl keşfedebileceğinizi merak ediyorsanız, aradığınız yerdesiniz, çünkü mükemmel bir güney İzlanda gezisi rotasını sizinle paylaşıyorum.
İzlanda, Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde Grönland’ın güneydoğusu yer alan bir ada ülkesi olup 356.991 nüfus ve 103.000 km² yüzölçümüyle Avrupa’nın en seyrek nüfuslu ülkesidir. Peki burası Nordik mi Iskandinav mı diye aklınızda bir soru varsa bu yazıyı okuyabilirsiniz.
Öncelikle, 4 gün yeterli mi derseniz, kesinlikle değil, o yüzden imkanınız varsa en az 6 tam gün ayırmanızı önererek başlayacağım. Bizim 4 günümüz içerisine gidiş günümüz de dahil, yani mümkunse birazcık esnetmekte fayda var.
Biz Londra’dan Wizzair ile uçtuk. Wizzair uçuşları Luton’dan kalkıyor, açıkçası Londra-İzlanda uçak bileti, havalimanına transferden daha uyguna geldi. Londra – Reykjavik gidiş dönüş uçak biletine verdiğimiz rakam 230£/3 kişi.
Siz bilet bakmaya başlamadan önce ben bizim bir sonraki İzlanda seyahatini nasıl planlayacağımızı anlatayım. İzlanda`da daha doğrusu kuzey ışıklarını görme ihtimaliniz olan her yerde Aurora olasılık haritaları bulunuyor. İzlanda için bu linkten ulaşabilirsiniz. 0-9 arası bir skala var, ne kadar yüksekse o kadar şanslısınız demek. 3’ün altındaysa, çok da hayal kurmayın derim. Bizim orada olduğumuz süre boyunca çok kısa bir süre 3’e çıktı, gökyüzünün gerçekten bulutsuz olması gerekiyor. Biz bir sonraki gezimizi o nedenle bu olasılık haritasına ve mevsimine göre spontane planlayacağız. İzlanda’ya hangi mevsimde gitmeli derseniz, bu yazıya göz atabilirsiniz.
1. Gün
Sabah 10:30’da Keflavík Havalimanı‘nda çok hızlı bir şekilde pasaport kontrolünden geçip aracımızı alıyoruz. Biz 6 kişi olduğumuz için 7 koltuklu bir araç tercih ettik ve kapsamlı sigorta vs. toplam 240£ ödedik. Gezi boyunca yakita odedigimiz rakam ise 153£. Biz sadece sırt çantası aldık yanımıza, iyi ki de öyle yapmışız çünkü 7 koltuklu araçların bagajları çok küçük, 6 sırt çantası ancak sığdı. Bu arada, İzlanda yasalarına göre 1 Kasım’dan 15 Nisan’a kadar tüm kiralık araçlarda kış çivili lastikler bulunmalı, merak etmeyin araç kiralama şirketlerindeki tüm araçlar bu kurala uygun olacaktır.
Blue Lagoon
Hepimizin motivasyonu Blue Lagoon olsa da, son aylardaki yanardağ patlamalarından en çok Grindavík bolgesi yani Blue Lagoon yakınları etkilendi. Bugun hala Blue Lagoon, güvenlik gerekçesiyle bir açılıp bir kapanıyor. Biz yola çıkmadan 1 gün önce kapalıydı, ancak şansımıza gittiğimiz gün açıldı. Belki de ilk gün olması nedeniyle çok sakindi, çünku genelde çok kalabalık olduğunu okumustum.
Blue Lagoon, Keflavík Havalimanı sadece 15-20 dakika uzaklıkta olduğu için, ya İzlanda’ya geldiğinizde ya da dönerken ziyaret etmekte fayda var; çünkü bu bölgede başka görecek pek bir şey yok. Aksi takdirde, gereksiz git-gel yol yapmış olursunuz.
Giriş ücreti, saate göre değişiyor; biz premium için kişi başı 75£ verdik. Çocuklar ücretsiz. Bu ücrete, lagun içerisindeki maske barından üç farklı maske, yine içerisindeki bardan iki içecek ve bornoz da dahil. Girdikten sonra bir süreniz yok; o nedenle buraya mümkün olduğunca geniş bir zaman ayırın, emin olun çıkmak istemeyeceksiniz. Lagun, 1992 yılında keşfedilmiş, yerin 2000 metre altında deniz suyu ve tatlı su yüksek sıcaklık ve basınçla birleşerek jeotermal deniz suyunu yaratıyor. Yüksek silika içeriği de suya bu muhteşem mavi rengi veriyor.
Kesinlikle takılarınızı çıkarın, altın değilse bu su ile temas ettiğinizde kararıyor ve burası için en önemli not; yanınıza mutlaka su geçirmez telefon kılıfı ya da telefon almanız. Bu arada aslına bakarsanız daha yeni, belki daha guzel lagünler var bunlardan biri de Sky Lagoon ama sanki özellikle Izlanda`ya ilk seyahatiniz ise Blue Lagoon olmazsa olmaz gibi. Bu arada Mart 2024 deki yanardağ patlamalarında Blue Lagoon yolu tamamen lava ile kaplandı.
Onemli not : İzlanda’ya geliş saatinize, günlerin uzunluğuna ve yorgunluk durumunuza göre bu ilk güne Reykjavik`i de ekleyebilirsiniz. Böylece 2. günde Milli parka ve şelalelere daha cok zaman ayırabilirsiniz.
Bir süpermarket alışverişi yapıp evimize geçiyoruz, biz Krónan`ı market olarak fazlaca beğendik hem yolumuz üzerindeydi zaman kaybetmedik hem de cok büyük aradığımız herseyi bulduk. Aklınızda olsun, İzlanda’da marketlerde alkol satışı yok. Biz evimizi Reykholt‘ta Booking üzerinden tuttuk. Kuzey ışıklarının izlenebileceği canlı yayın yapılan Hella‘ya yarım saat uzaklıkta ve daha güzeli, altın çember içerisinde. Görmek istediğimiz pek çok yer zaten evin etrafındaydı. Daha da güzeli, jeotermal su ile doldurulan jakuzisi olması oldu.
2. Gün
Altın Çember – Golden Circle
Ocak ayının ilk haftasında hava 11’e doğru aydınlanıyor, 16 gibi kararıyor. Günümüz kısıtlı, aydınlık süremiz daha da kısıtlı. Evde kahvaltı ardından, hava tam aydınlanmadan yola çıkıyoruz. İzlanda’nın en ünlü turistik rotası Altın Çember. Bu bölge, Thingvellir Milli Parkı, büyüleyici şelaleler ve etkileyici sıcak su kaynaklarını kapsıyor. İki tektonik kıta arasında kristal berraklığında ve dondurucu soğuk buzul suyunda yüzebileceğiniz Silfra Boğazı da burada, ilginizi çekerse.
Bruarfoss
İlk durak, sadece 15 dk uzaklıkta Bruarfoss Şelalesi. Aracımızı otoparka park edip 10 dk yürüdüğümüzde karşılaştığımız manzara nefis.
Geysir
Ardından, 20 dk uzaklıktaki Geysir‘deyiz. Geysir, geyser, gayzer, Türkçe ve İngilizcedeki bu kelimenin ortaya çıktığı orijinal noktadayız. Fokurdayan su birikintileri ve yakın zamana kadar 6-10 dk’da bir patlıyormus ama biz bence cok daha fazla bekledik. Bu metrelerce yükselen jeotermal kaynağı görmeyi ihmal etmeyin. Yükselen derken, yaklaşık 70 m’den bahsediyorum.
Bruarfoss`da çocuklar kardan adam yapıp, kartopu oynayınca çok zaman kaybettik ve şöyle bir seçim yapmak durumunda kaldık. Aslında bir 10 dk daha gitsek Gullfoss Şelalesi var, ki aslında olmazsa olmaz ancak gündüz gözüyle Reykjavik‘e gitmek istediğimiz için oraya devam edemedik. Siz mutlaka görün.
Reykjavik
Sade bir balıkçı kasabası izlenimi verse de çok renkli ve keşfedilecek çok yer var. Ana caddesinde ünlü çorbacı Svarta Kaffið‘de ekmek kasesinde birer çorba ve İzlanda birası ile başlıyoruz. Mantar çorbası enfes. Çorba-bira menüleri var, 12£. İzlanda pahalı bir ülke, düşünün biz Londra’dan gitmiş olmamıza rağmen pahalı geldi. Günün en az 2 öğününü evde hallettik, çocuklarla çok daha rahat oldu.
İki yanında lego gibi renkli evlerin olduğu ana cadde sizi Hallgrímskirkja Kilisesi`ne çıkartıyor. Yapımı 41 yıl süren kilise 1986’da tamamlanmış ve ülkenin en büyük kilisesi. Mimar İzlanda’nın doğasından esinlenmiş. Dünyanın en ölümcül sahillerinden biri olan Reynisfjara‘ya gittiğinizde daha net anlayacaksınız bu esinlenmenin kaynağını. Kilisenin içerisine giriş ücretsiz.
Ardından, kilise yakınındaki sevimli bir kahve dükkanı olan Vinyl‘den kahve ve bademli & vanilyalı kruvasan alıyor, içimizi birazcık ısıtıp yola devam ediyoruz. 1 adet kruvasan 700 kron, gittiğimiz dönemde 4£`a karşılık geliyordu. Sonraki durak Harpa Konser Salonu ve Konferans Merkezi. Cam ve çeliğin dansı ile eşsiz bir mimari olan binanın içerisine girebilirsiniz, Reykjavik Limanı’na bakan manzarası çok güzel.
Geceyi 38°C’deki jakuzide kuzey ışıklarını görmek hayali ile bitiriyoruz.
3. Gün
Doğası gerçekten büyüleyici bir ülke, her yerde yabani İzlanda atları ile karşılaşacaksınız. Bir tarafta kapkaranlık, uçsuz bucaksız bir alana bakarken, kafanızı çevirdiğinizde bir selale göreceksiniz.
Seljalandsfoss
Evden çıktıktan yaklaşık 45 dk sonra selaledeyiz. Aracınızı şelalenin neredeyse dibine bırakabiliyorsunuz. 60 m yükseklikten akan suyun gücü hissediliyor; o nedenle, kıyafetleriniz su geçirmez dahi olsa, pelerin yağmurluklardan almanızı öneririm. Bu şelalenin en güzel tarafı ne biliyor musunuz? Arka tarafına geçebiliyorsunuz! Kışın bu geciş ne yazık ki kapalı ancak Seljalandsfoss’u daha sıcak bir mevsimde ziyaret ediyor ve şelalenin arkasındaki yürüyüş yolu açıksa, bu mutlaka yapılması gereken bir şey. Şelaleyi ziyaret etmek için bir ücret yok, ancak otopark için ödeme yapmanız gerekiyor.
Skógafoss
Seljalandsfoss‘dan sadece 30 km uzaklıkta, benzer yükseklikte ancak çok daha geniş olduğu için daha görkemli bir şelale olan Skógafoss, İzlanda’daki en güzel şelalelerden biri. Buranın güzel yanı ise tepesindeki gözlem noktasına çıkabiliyor olmanız. Aynı şekilde giriş ücreti yok ancak otopark ücreti ödüyorsunuz. Bu arada, otoparklardaki ücret ödeme küçük tabelalarda belirtiliyor, kaçırmayın.
Skógafoss‘dan doğuya doğru devam ediyoruz, 1 saatin sonunda işte o kaotik sahildeyiz. Bu arada Izlanda da google maps oldukça iyi çalışıyor, yollar karmaşık değil, yol bulmakta sorun yaşayacağınızı zannetmem.
Reynisfjara
Simsiyah bir kumsal, denize uzanan bazalt kayalar hayal edin, karşınızda karanlık Kuzey Atlantik Okyanusu. Bir şey itiraf edeceğim, biz bu sahile geldiğimizde ne yazık ki ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyorduk. Burası, çok hızlı bir şekilde kıyıya doğru ilerleyen, cok iceri kadar giren dalgalariyla ünlü. Hatta dalgalı görünmese bile ufak dalgalar yılan gibi ilerliyor. Ne yazık ki birçok kişinin ölümüne neden olmuşlar. Burada denize asla arkanızı dönmeyin. Bizim arkadaşlarımız nasıl olduğunu anlamadan bir anda suyun içinde kaldılar. Sahilde bir kafe var, cok cesit olmasa da biraz ısınmak icin kesinlikle harika.
Dönüşte Reykholt‘ta bir Mika adlı restorana gidip hayatımızın en güzel yemeklerinden birini yedik, sonra geceyi yine jakuzide kuzey ışıkları avında geçirdik.
4. Gün
Elmas sahili – Diamond Beach – Jökulsárlón
Bugün yolumuz uzun. Şimdi size bizim bu tatildeki tek pişmanlığımızı anlatıyorum. Biz nedense tek lokasyonda kalmayı planladık ama aslında günlerin kısalığını, yolların zaman zaman zorlu bir hal almasını vs. düşündüğünüzde en az 2 lokasyona ihtiyaç var çünkü güzeller güzeli elmas sahili bizim evimize tam 4 saat uzaklıktaydı. Bir de üstüne havanın en kötü olduğu, yolların bitmek bilmediği güne denk geldik. Sahile ulaştığımızda hava kararmak üzereydi, biraz zaman geçirip, büyülenme dozumuzu alıp dönüş yoluna geçtik.
Jökulsárlón bir buzul gölu. Nisan – ekim ayları arasında gittiginizde burada bot turları var, Buzul parcalarının arasında dolaşmak ve fokları gözlemlemek eminim eşsiz bir deneyim olacaktır.
Kuzey Işıkları (Aurora Borealis)
İzlanda, Kuzey Işıkları’nı (Aurora Borealis) gözlemlemek için dünyanın en iyi yerlerinden biri ama tabii ki bunun için şanslı da olmanız gerekiyor. Bu son gece, bu yorgunluğun üstüne, tam da dönüş yolundayken Kuzey Işıkları bizim için sürpriz yaptı ve çok kısa süreli de olsa ortaya çıktı. Büyüleyici gercekten de, işte Izlanda`ya tekrar gelme sebebi. Asağıdaki fotoğrafı bizden önce aynı yerde kalan biri cekmiş. Biz bu kadar şanslı değildik ne yazık ki, artık bir dahaki sefere 🙂
Bu arada, gecen hafta (Mart 2024) Ingiltere`nin kuzeyinde, hatta bize sadece 3 uzaklıkta bir lokasyonda da yoğun bir sekilde görüldü Kuzey Isıkları.
5. Gün
Uçağımız erken saatte olduğu için hava aydınlanmadan çıktık yola. Ne yazılsa ne söylense az kalır bu ülkeye, ilk defa bir yerden dondüğumüzde tekrar gitmek icin sabırsızlandığımı hissediyorum.
Izlanda evet pahalı bir ülke, ama aslında gordük ki bütcenizi ayarlayabileceğiniz seviyede hatta bir Avrupa ülkesinden cok farklı da değil, bizim bu tatil boyunca ne kadar harcadığımızı merak ediyorsanız bu yazıyı okuyabilirsiniz.